Nutrimedica
Anasayfa
Sağlık Meslek Mensupları için Login

Sağlık Meslek Mensupları için Login


Lütfen email adresinizi ve şifrenizi girin.

Beni hatırla.
Şifremi unuttum.
Yeni Kayıt

Kanserde Beslenme

 

Sebepsiz kilo kaybı gizli süreğen hastalıkların, özellikle de kanserin en önemli belirtilerinden biri, hatta kimi zaman hastalığın farkına varılmasına yol açan uyarıcı belirtidir. Tanı konulduğu sırada kanser hastalarının üçte birinde %5'ten (yani 70 kiloluk birinde 3,5 kilogramdan), %15'inde de %10'dan (70 kg'lık biri için 7 kg) fazla kilo kaybı vardır. Bu kayıp iki nedene bağlıdır: Bir yandan kanserli dokunun ve onunla mücadele etmek için vücudun salgıladığı sitokin denilen zehirli maddeler beyinde açlık hissini azaltıp iştahı keser, bir yandan da hem bu maddelerin etkisiyle hem de gerek kanser dokusunun büyümesi gerekse onunla mücadele eden savunma hücrelerinin yapımındaki artış nedeniyle besin ihtiyacı artar. Sitokinler ayrıca karaciğerde enflamasyon medyatörleri (iltihabi süreç aracıları) dediğimiz kimi kısa ömürlü proteinlerin (üst solunum yolu enfeksiyonlarından romatizmal hastalıklara kadar her durumda kullanılan CRP gibi) yapımı için kaslardan protein yıkımına da yol açar ve bu proteinler hiç de etkin olmayan biçimde kısa ömürlü kan proteinlerinin yapımı ya da enerji sağlanması için kullanılır; kimi zaman bunu bile sağlamayıp açığa çıkan enerjinin kullanılamadığı boşuna çevrimlerde (futil siklus) harcanır.

 

Bu süreç, tümörün büyümesi için harcanan besinler ve tümör dokusunun da sitokin salgılaması dışında, aslında çoğu süreğen, tüketici hastalıkta ortaktır. Sonuçta ortaya çıkan, kas kaybının ön planda olduğu zayıflamaya Eski Yunanca kakos (fena) ve heksos/heksein (durum) köklerinden türetilmiş bir sözcükle kaşeksi denir: Kanser kaşeksisi, kalp kaşeksisi (kardiyak kaşeksi), kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) kaşeksisi, AIDS kaşeksisi, tüberküloz kaşeksisi tipik örneklerdir.

 

Tabii kanserde doğrudan tümörün kendisine bağlı beslenme sorunları da söz konusu olabilir: mide, yemek borusu, barsak (özellikle ince barsak), ağız, yutak ve dil kanserlerinde emilim ya da ağız yoluyla besin alımı bozulabilir.

 

Ama kanserde asıl sorun tedaviye başlanmasından sonra ortaya çıkar. Kanserle mücadeleye yönelik ilaçların önemli bir bölümü ya şiddetli iştahsızlık, ya da daha sık olarak şiddetli bulantı yapar. Bulantıya karşı kullanılan ilaçlarsa midede dolgunluk hissi oluşturur ("bir lokma bile yiyemem; midem boğazıma kadar dolu"). Ağrıya karşı kullanılan ilaçların bir bölümü de benzer etki gösterir. Kimi ilaçların ya da baş-boyun bölgesine yönelik ışın tedavisinin oluşturduğu ağız kuruluğu, ağız iltihabı (stomatit), barsak iltihabı (enterit) gibi sorunlar beslenmeyi bozar. Oysa kanserli bir hasta için beslenme çok büyük öneme sahiptir ve asla bozulmamalıdır.

 

Peki beslenmenin bozulmasını önlemek için neler yapılabilir? Malnütrisyon ya da kötü/yetersiz beslenme ya besin ve enerji alımındaki azalmanın ya da harcamadaki artışın, genellikle her ikisinin birden sonucudur. Harcamadaki artışa yönelik müdahaleler karmaşık tıbbi süreçlerin göz önünde bulundurulmasını gerektirir ve kedileri de çoğunlukla uzmanlık gerektirir: uygunsuz (aşırı) bağışıklık yanıtının baskılanması ya da düzenlenmesi, tam şifa sağlamasa da tümör yükünü azaltmaya, böylece sağ kalma süresini ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik cerrahi, kemoterapötik (ilaç tedavisi) ya da radyoterapötik (ışın tedavisi) uygulamaları gibi. Bu konudaki kararı hastadan sorumlu hekim(ler) verecektir.

 

Besin alımını düzenlemeye yönelik kimi müdahaleler de aynı derecede karmaşık olabilir: sindirim sistemine başka, alternatif bir yoldan erişim sağlamak, damar yoluyla besleme, iştahı düzenleyici, bulantı önleyici ya da barsak hareketlerini artırıp dolgunluğu önleyici ilaçların kullanımı gibi. Bu ilaçların kanser tedavisinde kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimi, tümöre olası etkileri hep göz önünde bulundurulması gereken noktalardır ve yine ilgili hekim(ler)in sorumluluk alanına girer. Özellikle belirtilmesi gereken bir nokta, hekimin bilgisi dışında "doğal" bitkisel ilaçların asla kullanılmaması gerektiğidir. Bu bitkisel ürünlerin içinde çoğunlukla ilaçların da elde edildiği ya da insan vücudunda ilaç gibi etki gösterebilen karmaşık kimyasal maddeler vardır ve bunların o sıradaki tedaviyle kimi zaman olumlu ama çoğu kez de olumsuz etkileşime girmesi olasıdır.

 

Öte yandan, son derece basit kimi önlemlerle hastanın besin alımını artırmak mümkün olabilir. Bu yazının devamında bu önlemlere değinilecektir.

 

Öncelikle besin alımını azaltan nedenlere bir bakalım:

 

İlk sırada hastalığın genel, bütün vücut üzerindeki etkileri yer alır: Bulantı ve kusma, iştahsızlık, tat değişiklikleri, ağrı, bitkinlik ya da çabuk yorulma ve ağrı gibi

İkinci olarak göz önünde bulundurulması gereken, tümörün yerel etkilerine bağlı olarak yeme sırasında zorluk çekme ya da ağrı, sindirim sisteminin tıkanması, dolgunluk hissi ve çabuk doyma gibi sorunların ortaya çıkmasıdır.

 

Kanserli hastaların ruhsal durumu çoğu kez bozuktur. Depresyon, kaygı gibi etmenler yeme isteğini azaltarak besin alımını önleyebilir.

 

Son, ama çok önemli bir etmen olarak tedavinin yan etkilerini de hesaba katmak gerekir.

 

Şimdi bu konularda alınabilecek basit önlemlere göz atalım:

 

Yetersiz beslenmenin söz konusu olduğu her durumda geçerli olan kimi temel ilkeler vardır. Öncelikle öğünlerin miktarını azaltıp sıklığını artırarak besin alımını hemen hemen her zaman artırabileceğimizi bilmek gerekir. Ardından, öğünlerin içeriğine bakmak gerekir. Burada akılda hep tutulması gereken nokta, normal bir insan için geçerli "sağlıklı beslenme" tavsiyelerinin günlük enerji ihtiyacını karşılayacak kadar yemek yiyemeyen bir hasta için artık geçerli olmadığıdır: Öncelikler değişmiştir. Meyve yemek iyi bir şeydir tabii; ama bir dilim karpuz yerine birkaç kaşık pilav çok daha fazla enerji verecektir. Toplam alım miktarı sınırlı kalacaksa verilebilecekleri enerji yönünden en yoğun besinlerden seçmek genellikle doğru yaklaşımdır. Bu konuda bir beslenme uzmanından yardım alınabilir; ama basit önlemler de alınabilir: Örneğin ayran seven bir hastaya ayran yerine koyu bir cacık verilip cacığa bir miktar zeytinyağı katılabilir. Bir kaşık (10-12 cl) zeytinyağında 100 kcal, yani günlük enerji ihtiyacının yirmide birini karşılayacak kadar enerji vardır. Ara öğün olarak bir elma yerine Tadelle, Metro, çikolatalı gofret gibi bir ürün enerji ihtiyacını karşılama yönünden çok daha uygundur.

 

İştahsızlık, süreğen hastalıkların çoğunda biyokimyasal mekanizmaların da etkisiyle ortaya çıkan bir durumdur. İştah açıcı ilaçlar dışında kimi basit önlemler iştahı artırabilir: Temiz ve yemek kokusu olmayan bir ortamda, iyi hazırlanmış, üstünde çiçek (ağır kokulu olmaması tercih edilir) bulunan bir masada yeme isteği genellikle daha fazla uyanır. Kalabalık sofralar yemek teme isteğini artırır. Yemek öncesinde ya da sırasında bir şeyler (su dahil) içilmemesi daha uygundur; ama iştah açıcı ya da yemeyi kolaylaştırıcı olarak bir bardak bira, komposto vb. verilebilir.

 

Şiddetli bulantısı ya da kusması olan hastalarda kuru gıdalar (kraker, tost, bisküvi gibi) bulantılı dönemin atlatılması için iyi bir çözümdür. Soğuk ve gazlı içeceklerin yudum yudum içilmesi genellikle bulantıyı azaltır. Yoğun baharatlardan kaçınılması gerekir. Yemek kokusu bulantıyı çoğunlukla artıracağından havalandırmaya dikkat etmek gerekir. Kusma durumunda ağız yalnız suyla değil ferahlatıcı bir ağız yıkama sıvısıyla da çalkalanmalıdır.

Bulantı ve kusma, kanser tedavisinde kullanılan birçok ilacın önemli bir yan etkisidir. Kimi hastalarda bu etki çok belirgindir ve bulantının en yoğun olduğu günlerde herhangi bir şey yemesi gerçekten de imkansız olabilir. Bulantının bu kadar yoğun olduğu günlerde durumu kabul etmek gerekir. Burada özellikle önem taşıyan hastanın çok sevdiği ve genellikle yiyebildiği, besin ve enerji yüksek yiyecekleri bu günlerde vermemektir. Belli bir yiyecekten tiksinmenin ortaya çıkması karmaşık koşullanma mekanizmalarına bağlıdır ve bulantısının çok yoğun olduğu bir günde sevdiği bir yemekten iki kaşık yiyip kusan bir hasta aynı yemeği bir daha yemek istemeyebilir; bulantısı geçtikten sonra bile. Benzer biçimde, bulantı çok yoğun olduğunda aşırı tatlı ya da yağlı gıdalardan kaçınmak gerekir.

 

Tat algısı son derece karmaşık bir algıdır ve dört ayrı duyunun birleşiminden oluşur: Tat duyusu, koku duyusu, dudaklar, ağız ve dildeki temas duyusu, son olarak da görme. Bunlardan en önemlisi tat duyusudur; ama koku alma duyusu tümüyle baskılanmış bir insan örneğin tatlı soğan rendesiyle elma rendesi arasında hiçbir tat farkı hissetmeyecektir. Benzer biçimde sarı-kavuniçi-kırmızı tonlarındaki bir meyve aynı ölçüde tatlı yeşil bir meyveye göre daha tatlı gelir.

Modern tıpta kullanılan ilaçların, tabii kanser ilaçlarının da pek çoğu, tat ya da koku duyuları ya da her ikisi üzerinde değişiklikler oluşturur. Ayrıca hem bu ilaçların hem de bulantı önleyici ilaçların bir bölümü ağız kuruluğuna yol açar ki tükürük gıdaların tat tomurcuklarına taşınması, yani tat algısının oluşmasında önemli bir yere sahiptir.

Tat değişikliklerine karşı yapılacak ilk iş, bunun muhtemel olduğunu akılda tutmak ve artık istenmeyen yiyecekler için hastayı zorlamak yerine çekici seçenekleri araştırmaktır. Farklı soslar, baharatlar, aroma artırıcı ürünler işe yarayabilir. Soğuk ve yoğun tatlı yiyecekler de öyle. Birçok kanser ilacı ağızda metalik/paslı bir his oluşturur. Hastada kırmızı etten tiksinti de gelişebilir. Bu durumlarda tavuk, balık, süt ürünleri imdada yetişir.

 

Ağız kuruluğu tat almamaya yol açtığı gibi kendi başına da önemli ve rahatsız edici bir sorundur; ayrıca ağızda enfeksiyon gelişmesi için uygun ortam sağlar. Dolayısıyla ağız kuruluğu varsa enfeksiyonları önlemek için ağız bakımı özel önem taşır. Tıp yapay tükürük gibi çözümler üretmiştir; ama kimi basit önlemler de ağız kuruluğuna karşı yardımcı olabilir: hastanın sürekli bir şişe su veya meyve suyu taşımasını ve yudum yudum, ağızda dolaştırarak içmesini sağlamak, sulu yemekler hazırlamak, yemek sırasında sıvı alımını sağlamak, yemeği sulu soslarla, bolca sıvı yağ ya da duruma göre et suyuyla hazırlamak, sirke ve turşuyu bolca kullanmak gibi. Dövülmüş buz ya da parça buz emmek genellikle ciddi bir rahatlama sağlar. Şekersiz sakızlar ve limonlu şekerlemelerse tükürük salgısını artırır. Daha önce limonlu şekerin bulantıya karşı da kullanılabileceğini görmüştük; ama özellikle dikkat edilmesi gereken bir konu, tiroid kanserinde radyoaktif iyot verildikten sonraki ilk 24 saat içinde limonlu şekerden kaçınılması gerektiğidir.

 

Yutma zorluğuna karşı püre ya da kıvamlı içecek formunda gıdalar kullanılabilir, kıvam artırıcılardan yararlanılabilir (ülkemizde bol bulunan keçiboynuzu unu bu iş için biçilmiş kaftandır).

Yukarıdaki tavsiyelerin bir bölümünü birbiriyle çelişir göründüğü (örneğin sıvı alımı, fazla tatlı ya da yağlı yiyecekler vb.) dikkati çekecektir. Ancak bu yalnızca görünürde bir çelişkidir; temel ilkeler kimi zaman somut ve öncelikli bir sorunun çözümü için ikinci plana atılabilir, ancak bu sorun ortadan kalkınca yine geçerli olacaktır.

 

Son yıllarda medikal beslenmeye verilen önemin artmasına paralel olarak birçok büyük hastanemizde beslenme destek ekipleri (nütrisyon timleri) kurulmuştur. Hastaların tedavi edildikleri birimdeki beslenme destek ekibinin ya da beslenme uzmanının desteğini alması elbette öncelikli olarak tercih edilecek çözümdür. Bu mümkün olmadığında da beslenmeyi düzeltmeye yönelik müdahalelerin mutlaka tedaviyi üstlenen hekim(ler)in kontrolünde ve onun bilgisiyle yapılması esastır.

Anasayfa

© Nutrimed Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır.

Tasarım uygulama: yimyum.com